
Nietzsche’in; “Doğayla baş başayken kendimizi öylesine rahat ve keyifli duymamızın nedeni, doğanın bizim hakkımızda bir görüşü olmayışıdır.” deyişinden, doğada iç sesimizi daha iyi duyabildiğimiz sonucu çıkıyorsa ben buna katılmıyorum.
Ben doğada hiçbir şeyim.
Bu hiçlik beni kaygılarımdan, gerçekleştirebileceğimden emin olamadığım hayallerimden, uzağına düştüğüm konfor alanımdan, gelecek kaygısının verdiği stresten, kanser oluşumdan ve de tüm korkularımdan arındırıyor. Sanki bir el beynimin içine uzanıp; sistemi devre dışı bırakıyor. İç sesim susuyor, doğa konuşuyor. Sadece kuşları duyuyorum, rüzgarın titreştirdiği ağaç dallarını, yaprakların müzikli hışırtısını… Sonra o uğultuyu, sessizliğin uğultusunu… Doğanın gürültüsü sadece şehrin gürültüsünü değil içimde bir ağızdan avaz avaz konuşan kalabalığı da dağıtıyor. Dinleniyorum. Doğa benim zihnimi boşalttığım kucak, yaralarıma merhem… Burada yaramın sargısı düşüyor da hissetmiyorum. Çünkü doğada kendimi duymuyorum.